28 Mayıs 2014 Çarşamba

Sansarak Kanyon Geçişi Keşif Notları

 
Arama motoruna yazın efendim. Sansarak Kanyonu. Muhtemelen birkaç fotoğrafa baktıktan sonra ilktepkiniz vayyy vayyy vayyy demek olacaktır. Biraz daha araştırmanız derinleşince Bursa' da zortrekking parkurları arasında. Hay Allah ya dediğinizi duyar gibiyim :-) Belki de kendi sesimi duyuyorumdur :-)
 
Keşif için nereye gitsek derken Sansarak Köyü muhtarı İsmail Abimizi aradım. Telefonda 10 dakika görüşme yaptıktan sonra, dedim ki biz burayı görmeliyiz. Çok güzel anlattı telefonda, anlata anlata bitiremedi :-) Tamam tamam geliyoruz dedim.
 
25 Mayıs Pazar
 
Yine üç keçi düştük yola. Keşifte bu hafta Nilüfer ile bize İlhan eşlik edecek. Bir gün öncede görüşmüştük, baktım İlhan bizden daha heyecanlı. Dedik çok güzel olucak :-)
 
Sansarak Köyü; Bursa'nın İznik İlçesi'ne bağlı 750 yıllık tarihi geçmişe sahip Osmanlı köylerinden biri. İznik' e 17 km uzaklıkta, Samanlı Dağları ile Karasu vadisi arasında kurulmuş tipik manav köyü. İznik ilçe merkezine vardıktan sonra, Bilecik yolu başlangıcından 1-2 km sonra Sansarak tabelasından sola dönüş yaparak köye ulaşıyoruz. Yollar virajlı olduğu için benim çevreyi gözlemleme şansım fazla olamadı ama renklerin dansı çoktan başlamış buralarda.Köye girdiğinizde dikkatinizi evlerin kerpiç olması çekiyor. Aylardır o kadar çok köy gezdik ki istikamet artık belli. Minareyi gör, camiyi bul, pıt yanında köy kahvesi :-) Çok aradık dermişim ama bulduk.Muhtar İsmail Abimiz ayakta karşılıyor bizi. Başlıyor anlatmaya. Köyde 104 hane var ve ortalama nüfus sayısı 600 kişi. Kahvaltı edicez malum 2 saatlik yoldan geldik. Çay olmazsa olmaz. O da ne ...
Çaylar burda açık odun ateşinde pişiyor. Tavşan kanı valla. Kaldı mı böylesi ya derseniz kalmış işte :-) Lezzeti ise doyumsuz. İçtikçe içesi geliyor insanın ki biz de zaten öyle yapıyoruz :-) Bu kadar lezzetli çay içtiğimi hatırlamıyorum. Hep bir ağızdan başlıyorlar anlatmaya. Domatesimiz,fasulyemiz çok güzeldir. Mutlaka Ağustos ayında gelmelisiniz diyorlar. Not ediyoruz hemen. Domatesimize İstanbul' da kanyon domatesi derler diyorlar gülüşüyoruz :-)
 
İsmail dede 94 yaşında. Köyün en yaşlılarından. Anlatıyor Kemal Sunal geldi, şalvar giydi diye :-) Buruk bir gülümseme kaplar ya içinizi. Eskiyi hatırlarsınız bir an olsun. Rahmet istedi. Yıldızlar yağsın üzerine, mekanı cennet olsun. Kemal Sunal filmlerini sevmeyen var mı, ben tanımıyorum...
Davacı filmi burda çekilmiş. Nasıl çekildiğini bile hatırladığı kadarıyla anlatıyor.
Çok başka insandı beeeee diyor uzatarak :-)
Allah gani gani rahmet eylesin diyor iç çekerek.
 
Filmin çekildiği evde hala yaşayanlar var. Evi görmek bile eski Yeşilçam filmlerine götürüyor insanı.
Görmek bile güzeldi.
 
Köyden ayrılarak, kanyona doğru hareket etmeye başlıyoruz.
 
Yarım saat orman içi patikadan yürüyoruz kanyona ulaşmak için. Patika yolların altında köy halkının kayalı dere adını verdiği derenin su sesi yol boyunca eşlik ediyor bize.
 
Parkur uzunluğu 7 Km. Dereyi takip ederek başlıyoruz kanyon yürüyüşümüze.

Kanyon içerisinde irili ufaklı birçok şelale ve gölet var.
Doğanın bağrında, heyecan ve merakla başlıyoruz yol boyunca fotoğraf çekerek yürümeye. Doğada bıraktığımız her ayak iyimiz adeta ruhumuzu dinlendiriyor.
Yürüdüğümüz yol tam bir görsel şölen. Her renk var çevremizde. Yollar dar, keçi yolları :-)
rehberlik eden İsmail Abimiz kanyona her az kaldı dediğinde, heyecanımız kat ve kat artıyor, merak duygumuz gittikçe amberleşiyor.

Ve kanyondayız.


 Vay arkadaş :-) Muhteşem
Kanyon girişinde açıkçası biraz zorlu ama yapılamayacak derecede zor değil. Çok zevkli. Kayaların üzerinden atlamak, suyla samimi olmak falan işte :-) Belli ki bugün bolca ıslanıcaz.
Biraz kanyonda ilerledikten sonra, dev kazanı olan köylülerin döner şelale adını verdikleri gölete geliyoruz ki İlhan dayanamayıp yüzüyor.


Biraz cesaret derken, bakmışız ki yüzüyor.

Kayaların sulak yerlerinde salyangozlar var. Bolca fotolarını çektik canların. Ağaçların yapraklarından neredeyse gökyüzü gözükmüyor. Son derece heyecan verici bir doğaya sahip. Saklı cennet derken doğru demişler...

Kanyon geçişimiz yaklaşık 4 km ve ortalama 4 saat sürdü.

Derenin zaman zaman içinden, bazen de yanındaki patikadan yürüdük. Kanyonda gün içinde normal yürüyüş yaptığımızı hatırlamıyorum nerdeyse:-) Kaç kez tırmandım, kaydım, süründüm bilmiyorum. Yarı belimize kadar su içine girdiğimiz anlar oldu. Tün gün boyunca acaba sağ ayakla mı bassam yoksa solla mı vb. düşünceler geçti durdu zihnimden. Buraya deliye üstüne para versen gelmez dediğim, ofladığım pufladığım çok oldu :-)

El değmemiş tabiatı, el değmemiş güzelliğe sahip. Kuru gidip, kuru dönme şansınız nerdeyse imkansız.

Değer miydi derseniz değerdi :-) Kayalardan tutunarak, sulara bata çıka yürümeye çalışmak tarif edilemez bir duygu. Suyun içinde yürümek ise inanılmaz keyif verici.


Kayalardan atlamaya çalışırken, sıkıntılı ve heyecanlı anlarda yaşadık. Hepsinden önemlisi birbirimize yeri geldi el olduk, yeri geldi ayak olduk. Destek olduk...

Kanyon geçişi benim ilk deneyimim açıkçası. Bilseydim bu kadar güzel ve zevkli olduğunu mutlaka daha önce denerdim. Benim için muhteşem bir deneyimdi.

Tadı damağımda kaldı desem sanırım eksik demiş olmam.

Diyeceğim o dur ki mutlaka gidip görmelisiniz...


































13 Mayıs 2014 Salı

Ayıdağlı ve Yedi Havuzlar Şelaleleri Keşif Notları

Tarih : 27 Nisan 2014, Pazar günü

Saat 07:15 suları.

Telefonun alarmı çalmaya başladı, uyansam mı, kalksam mı bilemeden apar topar kalktım yataktan. Gece yatmadan önce de Nilüfer ile konuşmuşuz, nereye gideceğimiz de belli değil :-) Derken Yüksel Abimizi de aradım dedim ki seni sabah alalım keşif yapalım :-) Nereye bile demedi valla :-) Her zaman dediğim gibi yola doğru insanlarla çıkmak ayrı bir renktir şu hayatta...Eeeee hal durum böyle olunca acilen hazırlanmak gerek. Giyindim hazırlandım evden çıkmak üzereyken, facebook' a bakmadan olmaz ,aaaaa bir de ne görsem Olimpos Doğa Gezginleri Ayıdağlı ve Yeşil Havuzlar Şelalelerine kampa gitmiş. Ne yalan diim Nilüfer ile elimizde uzunca bir liste var ama bu iki şelale yok ! Çok büyük ayıp ama adını bile duymamıştık inanın :-( Kısaca Google turu.

Yol nereye biz oraya derken, istikamet İnegöl doğa dostları.

Ayıdağlı Şelalesi ; İnegöl İlçesi'ne bağlı Kıran Köyü'nde. İnternette açıkçası şelaleler hakkında fazla da bir bilgi yok.
Kıran köy,  Yunanistan'ın İskeçe Bölgesinden gelip yerleşen Pomak halkı tarafından kurulmuş.1013 rakımda Uludağ'ın güney yamaçlarında meşhur Kıran yaylası olan, çileği, ahududusu, domatesi, fasulyesi çok lezzetli şirin bir dağ köyümüz. Geliri tamamen tarım ve hayvancılığa dayanmakta. Köyde sağlık ocağı bile bulunmazken, ilköğretim okulu mevcut ve taşımalı eğitim yapılmakta. Köyde yaklaşık 400 hane ikame etmekte.

Bunları nerden mi öğrendik, gerek internetten gerekse sabah kahvaltı yaptığımız Edebey köy halkından. Hadi bakalım keşif başlasın o zaman...

Kıran yayla yolunda üç şelale bulunmakta. Bunlardan Kızlar Sarayı şelalesi yolumuz üzerinde fakat bu şelaleyi görme şansımız olamadı maalesef. Zira şelale tamamen orman içinde. Asfalt yol boyunca Kıran piknik alanına kadar aracımız ile devam ediyoruz. Piknik alanında aracımızı bıraktıktan sonra düşüyoruz yollara. Şelaleye giden yol tamamen stabil köy yolu.

Her yanımız yeşilin her tonu.Tam nerden gitmemiz gerektiğine karar vermek üzereyken bakıyoruz ki Olimpos Doğa Gezginleri. Levent Erbab ile tanışma şansımız dağda oluyor yani :-) Kendinin de dediği gibi dağ adamı dağda bulunur :-) Yahu gerçekten de öyle :-))))  Sanıyoruz ki ayarlasak bu kadar denk gelmezdi. Tamamen doğaçlama karşılaşmamız. Der ki efendim kendileri beraber yürüyelim. Aslında dağcılık sporuna gönül vermiş herkes Bursa' da Levent Erbab ismini yakinen çok iyi bilir. Kendisi zira rota bilgisi ile ünlü, tam bir doğa aşığı. Keyifli sohbetler eşliğinde orman içi patikalardan başlıyoruz yürümeye. Kah doğa hakkında bilgiler veriyor bize, kah şen kahkahalar atıyoruz hep beraber. Enteresan olan ise ormanda çam ile gürgen ağaçlarının birbirleri ile olan mücadelesi. Bilindiği üzere genelde çam ile gürgeni bir arada göremezsiniz. Kıran'da durum biraz farklı.  Orman içi patikalar görsel şölen sanki. Yeşilin her tonu tüm edasıyla boy gösteriyor. Keşifte küçük bir dere geçişi yaptığımızı da atlamadan söylemiş olayım yeri gelmişken. Dere dediğime bakmayın suyun debisi gayet yüksekti.

Zaman ilerledikçe kuş sesleri, su sesiyle birbirine karışıyor. Uzaktan gelen suyun sesi insanın içini ferahlatıyor sanki.

Bu arada Ayıdağlı şelalesi üç şelaleden orta büyüklükte ve en görkemli olanı. 1300 metre irtifada ve yüksekliği yaklaşık 45 metre. Olimpos' tan Tuncay ile orman içi sarp arazide bulunan şelaleye çıkmak üzere başlıyoruz yürümeye. 70-80 metre kadar dik yamaçta yürüyüş yapıyoruz. Yolumuz üzerinde yer yer irili ufaklı kayalar var. Yukarılara doğru yükseldikçe suyun sesi daha da bir güçlü geliyor. Çok görkemli çokkkkk....




Kayalar adeta merdiven görünümü almış. Tüm Uludağ bölgesi şelaleleri gibi Ayıdağlı Şelalesininde su debisi oldukça yüksek.
İnanılmaz bir ferahlık ve özgürlük duygusu.

Yaşam kaynağı su, doğaya can veriyor.
Suyun gücüne şahitlik ediyoruz sesini dinlerken.

Keşfimiz Olimpos' un kamp alanında son buluyor.

Hepsi çok candan insanlar. Gerçi doğasever bir insandan aksi beklenemez ama, bizi o gün çok mutlu ettiler.

Misavirperverlikleri, verdikleri bilgiler ve hoş sohbetleri için Olimpos doğa gezginleri grubuna, Levent Erbab abimize ve Tuncay'a yürekten teşekkürler.

Genç delikanlımız Yüksel abimiz :-) Cansın. Tek bir telefonumuzla bizle birlikte düştün yollara. Nereye gidiyoruz bile demedin. Seninle keşif ayrı bir güzeldi demekten alamıyoruz kendimizi :-) Emeğine sağlık, yüreğine sağlık.

Biz bu keşiften güzel anılarla birlikte, dostluklarımıza dostluk katarak döndük evlerimize...
Nice dostlarımızla, bol yürüyüşler dileğiyle...

Orman içi patikaya giriş yolu
























Dere geçişi